"Aşk bir korsedir. Niye bu kadar kıymetli olduğunu anlayabilmek için haddinden fazla şişman olmak gerekir. Senebesene katman katman çoğalmış, vıcık vıcık yayılmış, pelte pelte yığılmış yağları sarıp sarmalar, hizaya sokar.Ve sonra da geçip karşısına kendi eserinin, seyrine bakar kudretinin.
Aşk bir hayal taciridir. Kıyıda köşede kartlaşmış hayalleri çekip çıkartır, yıkayıp paklar, allar pullar ve terütaze sıfatıyla sahibine kakalar. Aşk insanı güzelleştirir. Görüntülerle oynar pervasızca; yani sıfatlarla, yani aynalarla. Küskünleri aynalarla barıştırır, yalnızları aynalarda çoğaltır.
Aşk bir korsedir. Gün gelir, hiç beklenmedik bir yerde, hiç beklenmedik bir anda, atıverir çıtçıtlarından biri yahut çözüleverir iplikleri. Neler olup bittiğini anlamaya vakit kalmadan, korsenin cenderesinden kurtulan yağlar sürüsepet dışarı çıkmıştır çoktan. O keşmekeşte, göz açıp kapayıncaya kadar eski haline dönüverir gövde. Aşk bir korsedir. Niçin kısa sürdüğünü anlayabilmek için haddinden fazla şişman olmak gerekir.
Çünkü oyunbozanlık eden bir şeyler çıkar daima. Sarkmış bir iplik mesela;sarkmış ve apartman kapılarına takılmış ya da ait olduğu kostümün tamamen sökülmesine sebep olmuş. Balonda hava kaçıran delik, sürgitte anlık duraklık,dönemeçte dönememek gibi... Yahut, onmadık yara, olmadık hayal, göz bebeğinde leke, tabakta kırıntı gibi... veya kotarılmamış bir meşgale, tamamlanmamış bir madde, bitmemiş bir hikaye gibi... bazı şeyler hep mızıtır ve eksik kalır. Ne kadar kusarsak kusalım, yediğimiz pastadan geriye en az bir lokma kalır midemizin kuytusunda; ne kadar şişersek şişelim,kaç kazan süt içersek içelim, paçamıza yapışıp havalanmamıza müsade etmeyen bir ağırlık gibi. Ve ne denli titiz olursak olalım, her göz temizliğinde halının altına saklanmış bir süprüntü kalır daima; unutmadığımız, unutturulamadığımız bir hatıra. Hep bir şeyler kalır. Bir şeyler hep eksik kalır..."
Açık konuşmak gerekirse ilk okumaya başladığımda çok sıkılmıştım. Çünkü harman çorman konular, hani olur ya bazen. Saçma sapan rüyalar görürsünüz, bir konudan birine ve anlamsız ama birbiriyle bağlantılı gibi görünür. Aynen öyle bir çerçeve. Şişman bir kızla başlayıp, mumdan adam Keramet Mumi Keşke Memiş Efendi -ki tam bir karmaşa dalgası- Be-Ce ile gelişen Nazar Sözlüğü -en sevdiğim sözlüğün orjinalliği oldu-
ve birbiriyle alakasız gibi görünen konuların hep bir ortak noktası olması, her konunun ayrı mahremiyeti..
Başta anlamlandıramadığın kitabı genelde rafa kaldırırsın ama ben öyle yapmadım. İnatla okudum ve açıkçası sonlarına doğru daha çok sevdim kitabı. Özellikle küçük kızın şişmanlığa attığı adımlarının nasıl geliştiği.... Çocukken yaşanılan şeyler nasıl insanın tüm hayatını etkiliyor açıkça görebiliyor insan. Ve bu duruma maruz kalan binlerce çocuk olduğunu...
Değinmeden geçemeyeceğim bir şey daha var ki ; Elif Şafak kendine özgü bi ayrıcalık geliştiriyor her seferinde. Aşk isimli kitabında da 40 kural vardı ve belkide kitabın odak noktası bu kurallardı. Bu kitabında ise Nazar Sözlüğü bambaşka bir bakış açısıyla oluşturuluyor. En doğal düşüncelerle yazılmış, belki de bilinç altında kalanların toparlanışı ve kitap haline dönüşmüş hali. Ara ara hikayeler ise uzun araştırmaların eseri...
elifin eski romanları güzel.
YanıtlaSilyenilerde bozdu yaw.
:)
evet eski kitapları daha bi güzeldi sanki.
Silama bak köşe yazılarını takip ederim, güzeldir köşe yazıları...